Velhasıl Kelam :)
Tüm vücudunu baştan uca kaplayan o çirkin
his. Sabah akşam içini kemirip duran, seninle uyuyan ve uyanan, gölgen gibi
peşinden gelen o geç kalma korkusu. Bir şeyleri ertelemenin yarattığı
rahatsızlık hissi. Yoruyor, zaman zaman çok şiddetli esen bir rüzgar gibi esip
sarsıyor insanı. Bir ağaç gibi yaprakların dökülüyor sanıyorsun, soğuktan,
sıcaktan, yağmurdan korunduğun o sağlam çatının uçtuğunu hissediyorsun. Öyle
sert, öyle acımasız. Zaman kendi normalinde akmaya devam ederken,
kalabalıkların arasında hızlıca ilerleyen insanları izlerken çakılıp kaldığın
yerde sürüklenerek bir şeylere yetişmeye çalışıyormuşsun gibi çaresiz
hissediyorsun. Yetişebileceğine dair umudun kalmamış. Ertelediğin her şeyin
pişmanlığı kocaman bir yük omuzlarında. Onunla yatıp, onunla kalkıyorsun.
Otursan da, uzansan da o ağırlık hiç eksilmiyor, bir gram dahi azalmıyor.
Zamanın en can yakıcı tarafı, senin günlerce belki aylarca durup kaldığın yerde
o akmaya devam ediyor. Vakit geçiyor, günler ve geceler. Hayat beklemiyor sen
yalnızlaştığını hissediyorsun.
Şimdi tüm
bunları bedenimi örten incecik bir kumaş parçasının altında, yapayalnız bir
koridorun kenarında bir sedyenin üzerine uzanmış, tavanı seyrederken
düşünüyorum. Hemen yanı başımdaki duvarda asılı olan saatin tik tak sesleri
dışında çıt çıkmıyor. Gelen, giden yok ben bekliyorum. Önceleri, en savunmasız,
en çaresiz hissettiğim anlarda asla şimdi ki kadar savunmasız ve çaresiz
olmadığımı farkediyorum. Kalkıp yürümemin, çıkıp gitmek istesem de bunu yapmamın
mümkün olmadığı gerçek bir anla yüzleşiyorum. Kendi irademin dışında gelişen
şeyler karşısında elimden hiçbir şey gelmeyeceği gerçeğiyle başbaşa kaldığım o
yarım saatlik kısa bir zaman dilimi, hayatımın en önemli anlarından birisi olup
çıkıyor.
İnsanoğlunun en başarısız olduğu şey belki de hiç
unutmaması gereken şeyleri asla hatırlamamasıdır. Neden unutuyoruz? Niçin
farkında değiliz çoğu zaman. Belki de birçok geç kalışlarımız ya da
ertelemelerimizin kendi irademiz dışında geliştiğini. Geciktim sandığın yerde
hayatın seni daha güzel bir şeyler için beklettiğini. Yavaşlayanın sen değil
de, seni yavaşlatan bir gücün olduğunu düşünmek, düşünmekle kalmayıp buna
yürekten inanmak, buna teslim olmak diriltiyor insanı aslında. Bunu
hatırlamayı, hatırlamamız gerektiğini unutuyoruz. Ertelediğin her şeyin,
kendi zamanını beklediğini bilmek yüklerinden arındırır insanı. Sırtımızdaki
taşlardan kurtulup, gökyüzünde özgürce kanat çırpan hafif bir kuşa dönüşmeyi
erteliyoruz. ‘’Her nasip vaktine esirdir’, inanmıyoruz, inanıyormuş gibi
yapıyoruz sadece. Kapalı kapılar ardında seni bekleyen güzellikler olduğunu,
Bekletenden bilmeyi unutuyoruz.
Şu an yine bekliyorum, ama bekleten fani. Çaresizliğim
de öyle. Elimi kolumu bağlayan şey de :)
Yorumlar
Yorum Gönder